İslam Hukukunda İhtiyat İlkesi
Elinizdeki bu kitap, dinî yaşantıda ihtiyata neden ihtiyaç duyulur? Dinî meseleler söz konusu olduğunda kullanılan “filanca konuda ihtiyatlı olmak lazımdır”, “ihtiyatlı olmak daha iyidir” gibi ifadelerin kaynağı, dayanağı nedir? Bu tür hükümler meşruiyetini nereden almaktadır? İhtiyat dinde bir asıl mıdır? Temel bir kural, bir ilke olabilir mi? İhtiyatlı davranmak ya da ihtiyatla amel etmekle Allah (c.c.)’ın muradını ne derece gerçekleştirmiş oluyoruz? Ya da kulluğun gereğini ne ölçüde yapmış oluyoruz? vb. soruların cevaplarını araştırmayı ve ihtiyat ile takva, vera, zühd, vesvese, vehim, ilham, şüphe/şek gibi kavramlar arasındaki ilişkiyi ortaya koymayı amaçlamış bulunmaktadır.
Dinî görevleri mümkün olan en mükemmel seviyede yerine getirmek her Müslüman kişinin arzu ettiği şeydir. Gerek Kur’ân-ı Kerîm’de gerekse sünnette, bazı konular net olarak açıklanmış bazı konular açıklanmamıştır. Açıklanmış konuların bazısı ise istenilen sarahatte değildir. Bu durumda yorum (içtihat) devreye girmekte, bunun doğal sonucu olarak da yorumlarda farklılaşma meydana gelmektedir. Naslarda (ayet ve hadislerde)ki bu durum şâri‘ tarafından bırakılan “bilinçli boşluklar” olarak nitelendirilir. Bu bilinçli boşluklar (iştibâh/belirsizlik/şüpheli hususlar) içtihadın alanlarından birini oluşturmaktadır. Bu alanda faaliyet yapma kudretine sahip olan müçtehitler, içtihatlarında dahi murad-ı ilâhîyi tam olarak tespit edemeyebilirler. İşte dinde “ihtiyatlı davranma düşüncesi”nin çıkış noktası budur. İhtiyatın dinî görevleri en iyi biçimde yapmanın vasıtalarından biri olduğu söylenebilir. Müslüman toplumlarda dinî meseleler konuşulurken, tartışılırken hatta soru cevaba konu olurken kulaklarımızın çok aşina olduğu ve sıklıkla duyduğumuz kelimelerden biridir ihtiyat. Allah (c.c.)’a ve âhiret gününe inanan Müslüman insanlar için dinî yaşantıda hassasiyet göstermek olması gereken bir durumdur. Bu hassasiyet çoğu kere dinî hükümler konusunda kesin bilgi bulunmayan durumlar ya da meselelerde daha da belirginleşir. Bunun en önemli nedeni Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadisinde buyurduğu “açıkça belli olan helaller ile açıkça belli olan haramlar” dışında bulunan kimi şüpheli (belirsiz) durumların varlığıdır.